30 Haziran 2008 Pazartesi

Aşk Neydi Böyle?




İnsanların hayata karşı yenilmişlikleri vardır enerjilerinin tükendiğini hissettiği tamam buraya kadarmış diyip herşeyi koyvermesi gerektiğine inandığı...kaybedişleri vardır insanların,sevgiye aç oldukları bir zamanda terkedilmişlikleri..avuçlarında kalan son tüyü kaybedişleri vardır..

Yorgun olduğu,yıprandığı anlar vardır...içinden attığı çığlıkları dışa vurası vardır...''YETEEEEERRR!!'' deyişlerini dünyaya kolonlarla haykırmak isteyişleri vardır.. bırakıp arkasına bakmadan bir daha dönmek istemezcesine gitmek isteyişleri vardır..huzur ve mutluluk arayışları vardır...

Bazen çok uzaktadır mutluluklar...bazen de cok yakın ama bir okadarda uzaktadır mutluluklar...böyle olmamalıydı dediğimiz şeyler üzer insanı yenik keşkeleride unutmamak gerek...hala bazı kavramları çözebilmiş değilim çözülmüyorda belki de hiç çözülmeyecekte...her zaman aşkın en kutsal en yüce duygulardan biri olduğuna inandım ben, bi kere yakaladınmı bir daha hiç tükenmeyceğine hiç bırakmayacağına bırakılmayacağına hep ama hep inandım..aşk ne bilmiyorum herkes bu konuda bir takım tanımlamalar getiriyor bu konuda çok tanım var...''aşk veremli bir kemanın inlemesidir..'' ...''aşk her an onu düşünmektir'':.....v.s..v.s..

Aşk herşeydi aslında ama okuduğum kitaplar bana hep aşkı yüceltmişti..hep mutluluk sanırdım ama aşk bir yandanda acıtırmış canını üzermiş kalbini..bana kimse dememişti, anlatmamıştı insanın yüğreğini parçalara ayırışını...birde bir anda geliyor ya birde yüzsüz misafirler gibi oturuyor ya kalbinin baş köşesine git desende kovsanda gitmiyor ya birde yakıyor ya çok sıcak çünkü..birde aşk özlemi hasreti beraberinde getirmiyor mu vay haline aşığın...

Sonra düşünmye başlıyor insan kaç kere aşık olurum acaba ya da aşk ne nie ona aşığım v.s...v.s...tabi bende düşündüm ve bence aşk bir kere bi daha yok...olduğunu sandıklarımız sadece yanılmalar..düşünsenize kimbilir kaç sevgiliniz olmuştur yada olacaktır aralarından bir tanesi en ağırıdır en unutulmucak en vazgeçilemeyendir...birde hiç aşık olmayanlar vardır aslında en güzeli be kardeşim ne dert var ne tasa=)yinede öyle demek geçmiyor içimden ne kadar üzsede yaşanmaya değer...bu kadar acı varsa işin içinde bu kadar yorgunluk bu kadar yıpranma varsa yaşattığı mutluluk değmeli...ya da şöyle diyeyim bi çıkar gerekli mi? İlla mutlu olmak mı gerek?Şu bencilliği bir atsak üzerimizden birde sadece kendi kendimize yetebildiğimizi görebilsek aslında insanın tek bir varlık olduğunu birine bağlı kalmadan rahatça yaşayabildiğini bildiğimiz halde birde hayatımızada uygalasak yha neyse ne diroum ben böyle..=)

Böyle işte aşk var ve ben acıtmasına yürekleri yakmasına rağmen hala onun tanrının en güzel duygusu olduğuna inanıyorum...yanılıyor muyum?

Read more...

26 Haziran 2008 Perşembe



Ve sona geldik…Türkiye turnuvadan elendi…Olayın teknik futbol yönüyle çok ilgilenmeyeceğim ama iki söz söylemeden edemeyeceğim=))…biz takım olarak yarı finale hep şansla geldik kimse mükemmel top oynadık biz teknik adamız diyemez biz oynayamadığımızı da biliyoruz yanlış kadro çoğu zaman yenilgi ve oynanamayan futbolu getirir…fakat bu başarıda göz ardı edilemez ilk defa Türkiye Avrupa şampiyonasında yarı finale yükseldi…şunu söylemeliyim ki çok iyi oynamadan yarı finale gelerek gerçekten iyi oynadığımız bir maçta finale veda etmek üzücü oldu…Almanya gerçek Almanya gibi oynamadı…neyse neticede millilerimizi kutluyorum başarılarından dolayı buralara kadar daha önce hiç gelmemiştik…
Ben olayın şu holiganlık yönüne takmış durumdayım. Mantığını anlayamadığım bir durum bu. Tamam şunu kabul etmek gerek herkes maç izlerken bir şekilde kendini deşarj etme gereği duyuyor nedense, bunu silahlı eylemlere dökmenin ne anlamı ve mantığı var çözemiyorum..
Biz mahalle ahalisi olarak maç tayfası toplandık efendim aldık yiyecek ve içeceklerimizi küçük bir odaya büzüştük tüm maçları birlik ve beraberlik içerisinde izledik son dakika golleriyle coştuk eğlendik yediğimiz gollerde üzüldük…sonra üst üste elde edilen 3 maç galibiyetiyle bizde bir takım eğlencelerde bulunduk…çıktık apartmanımızdan marşlar söyledik mahalleyi bayraklarla süsledik v.s
Yani insan maçı izledin mi birde kendini kaptırdın mı bir takım faaliyetlerde bulunup sevinip coşuyor bu da çok normal fakat bunu sapkınlığa dökmenin bir anlamı yok…
Holiganın genelde karşılığı olarak "futbol teröristi" deyimi kullanılır. Taraftarlık boyutunu abartmış, tutkuyu, zarar vermek, şiddet uygulamak, acı çektirmek, perişan etmek gibi kurallara taşımış genellikle ırkçı kişiler…(ekşi sözlükten alınmıştır). Ülkemizde de futbol teröristlerini sayılarını epeyce abartmış durumdalar neydi o öyle bir gol atıyoruz havalarda uçuşuyor kurşunlar bunun kime ne getirisi var? Kaç tane insan öldü bundan dolayı..neden öldüler peki? Koca bir hiç uğruna…! Arkadaşım sevinmenin de bir boyutu vardır 21. Yüzyılda hala ülkemizde bu tür sebeplerden dolayı insanlar durduk yere hayatlarını kaybediyorsa durup bir düşünmek lazım…atılan gollerden sonra balkona çatıya sokağa çıkıp havaya kurşunlar sallamanın ne gol attığı için sevinip kurşunlar sıktığınız takıma ne de size bir faydası olur… sadece zarar ve zarar getirir insana….

Bu tür taşkınlıklar yapan insanları kınıyorum oturup düşünmeleri gerektiğine inanıyorum kimsenin hayatı sizin bir takım için sıktığınız kurşunla sonlanacak kadar ucuz ve basit değil…zaten Türkiye Almanya maçında yenilmemizin tek getirisi ki en önemlisiydi kurşunların sıkılmaması oldu…

Read more...

17 Haziran 2008 Salı

Yarim Haziran...!



bugün hem birşeyler yazasım var hem de yok...hem çok şey var dilimin ucunda hem yok...bende uzun bir süre önce okuduğum bir kitabın güzel bölümünü sizle paylaşmak istedim...

YARİM HAZİRAN

Kim bilir kaç baharı birlikte uğurladık seninle..kim bilir kaç yazı karşıladık kan ter içinde..
İlhamısın ergenlik şiirlerimin, o ilk Haziran'dan beri..Yaş günlerimin fener alayı,ilkyaz günahlarımın tanığsın...
Tanığısın yüzüme düşen gözlerin, tenime değen ellerin..
Senle başlayıp sende bitirdim bunca yılı..
Sendin hararetli yıl sonu muhasebelerinin değişmez takvim yaprağı...Tutkunum sana...Sadık itaatkar ve hayran..
...YARİM HAZİRAN!...
Hasretle bekleyip iple çektim gelişlerini çoğu zaman...
Sen hep iki bahar arasında,hazlar zamanı çıkageldin;eteklerinde ilkyaz coşkuları ve isyanlarla...
Haziranlarda aşık, haziranlarda pişman, haziranlarda ergen oldum.
İşte burada yıllar yılı getirip iadesiz taahhütsüz önüme atıverdiğin eski yaşlar...Kimi hakkınca yaşanmış, kimi belki hiç yaşanmamış...Kimi çocuk,kimi genç,kimi olgun..
Her serin baharın ardından yaz kokulu, yıldızlı müjdeler taşıdın bana..Hararetli ve çıplak Temmuz akşamları vaat ettin...peşi sıra hazan geldiğini hissettirmeksizin bir süre...
Gün oldu tomurcuk olup çiçek çiçek boy verdin;gün oldu şiddet yüklü bir öfke bulutuna tutunup seller yağdırdın gecikmiş bahar dallarının üzerine..hazırlıksız..insafsız...
Öncesiz ve sonrasız aşklarda oyaladın beni...
...kimi gerçek,çoğu yalan..
Zamanla,ibadet eder gibi sevmeyi öğrettin;üzerine kırağı düşmüş beyaz bir gül kadar taze...bir o kadar kusursuz...
Anladım ki,Haziran'da sevmek yaman...Yarim Haziran!..

Ocaklar kurdum sıcacık...Aşım,eşim,işim oldu katıksız,riyasız...Oğullar ve gecikmiş heyecanlar verdin bana...
Gidemediğimiz uzak denizleri çocuklarımıza isim yaptık...onlar yüzsün diye yüzemediklerimizi...
Geride kırık dökük onlarca Haziran bırakarak karşıladık yarınları...Ve sen bağışladın hatalarımı yıl sonun bilançolarında...Sorguda ele vermedin beni...Tanıyamadılar kimlik tespitinde bedenimi,kalbimi...
Kim bilir kaç sırrı sakladın...kaçını ele verdin o gecikmiş hesaplaşmalarda...
Sen ilkyazdan alıp güze açarken kapılarını...ben yazın sarhoşluğundan sonbahar serinliğinde aydım.
Seni beklerken kendime vardım.
Yadsıyamam: Sevildim ve sevdim çoğu zaman...
Müsebbibi sensin...YARİM HAZİRAN!...


Yaşım büyüse de büyümedi içimdeki çocuk...
...ama zamanla oldunlaştı Haziranlarım...
Yeni gelenler sonbahara daha yakın şimdi...
Eski mektuplar ve sepya renkli fotoğraflarla dolu bir albümde hayatım...Haziran doğumlu...
Kulağımda bir şiir Hasan Hüseyin'den artakalan:
"Sokaktayım/gece leylak ve tomurcuk kokuyor/yaralı bir şahin olmuş yüğreği\uy anam anam...\Haziran'da ölmek zor"...
Lakin doğmak da zor Haziran'da...
Yaz kapıyı çalsa da;
...biliyoruz sonu hazan...
Yine de seviyorum seni..
YARİM HAZİRAN!...
CAN DÜNDAR

Read more...

12 Haziran 2008 Perşembe



Evet yine bir sezonun daha sonuna geldik..aslında yeni bir temponunda başına...veee yazz geldii..kimimizin tatil planları kimimiz de ders ve iş alanında çalışma planları var..yaz tatilleri hep anılarla doludur hep yaşanmışlıklar içerir insan hayatında...çünkü bu zamanlarda insanlar sosyal hayata yönelir gezer,tatil yapar,yeni insanlarla tanışır,kendine vakit ayırır,etrafındaki insanlarla olan ilişkilerini geliştirir v.s.

Ben en çok serin yaz akşamlarını severim sahil kenarlarında geçirilen..ıslak iskeleye oturup o seriniliği hissetmeyi..hafif esen rüzgarın güneşten kavrulmuş yanık tene deyişini hissetmeyi..hafif içinin üşüyüp yanında sarılcak birini aramayı severim...yakamozu izlemeyi..hatta gecenin bir yarısı denize girip tehlikeyi göze alma zevkini severim...denediğimde oldu hani bi kaç defa , bir söylem vardır belki duymuşsunuzdur yazın deniz geceleri daha sıcaktır gündüze nazaran ben bunu duyduğumda ne yalan söyleyim pek inanmamıştım saçma gelmişti. Kafamda bi orantı vardı çünkü gündüz güneş vardı ve güneş dünyayı ısıtıyordu ne yani güneş ortada yok ve var olduğunda oluşan mevcut sıcaklıktan daha mı sıcak deniz?... demiştim ve nitekim bunu denemeye karar vermiştim...

Ve sonuç gerçektende deniz gündüz olağan sıcaklıktan daha sıcaktı..şaşırmıştım açıkçası mantıksız gelmişti gerçi bunun böyle olmasının mantıklı olan açıklamasının ne olduğunuda bilmiyorum=))...



İnsanın feyz alacağı nadir ama güzel noktalardan biridir gece denize girmek...bikere
cazibesi var oda cesaret istemesi...sonuçta insan garanticidir ve öyle olmalıdır da gece ise tedirginlik hissi yaratır insanda...

İskeleden atlamıcaksın eğer gece giriyorsan denize kumsaldan yavaş yavaş giriceksin her saniyesinde vücudun daha cok sokulacak denize daha bir içli dışlı olucaksın onunla..içindeki hafif ürperti tüylerini diken diken edecek...ayağın sağlam bir nokta arayacak kendine belli bir seviyede dalacaksın içine...işte o an anlayacaksın denizin sıcaklığını o an alacaksın durumun zevkini...



ÖSS ye sövüp saycak değilim olması gereken bir sınav olduğunu düşünüyorum bu bendeki mantıklı olan açıklaması bir de olayı kişisele döktün mü farklı bir açıklama duyabilirsiniz benden=)...benim elimden tatilimi çalan hain sistem lanet olsun sana kahrolsun öss:D:DArtık bu yaz nasıl geçer bilinmez..işte arada günübirlik denizlerle birkaç konserle idare edeceğiz yani umuyorum öyle olur...

Tatil yapma şansı ve fırsatı olanlara iyi tatiller diliyorum..ders ve iş alanında çalışması olan arkadaşlarada bu sıcakta sabırlar diliyorum..=))

Read more...

5 Haziran 2008 Perşembe

.....




Geçmişten günümüze birçok evre geçiren ve bu evrelerde de birçok değişim geçiren insanlık sanki bu değişimleri gelişime dökmekten çok geriye dönmeye indirgedi gibi. İnsanlarda hiçbir şeyi umursamama gibi bir durum söz konusu özellikle de gençlerde yani bizlerde. Yaşadığı toplumdan habersiz dünyada olup biten neymiş ne olmuş merak bile duymayan insanlar çoğaldı. Bunlar tepki aldıkça yaşadıkları topluma darbeler çoğaldıkça sanki bir planaria gibi kendilerini arttırmaya başladılar. Daha sonra da bizi anlamıyorlar, biz gençler yalnızız diyip durmuyor muyuz? Peki hiç düşündük mü bu yalnızlığa aslında kendi kendimizi bizim ittiğimizi. Yaşadığı coğrafyada olup bitenden habersiz memleketinin sorunlarına kulak asmayan insanlar ne kadar mutlu olabilirler ne kadar çoğul olabilirler ki? Okumayan en önemlisi de düşünmeyen gençler ileride nasıl birey olurlar bilmiyorum hatta birey olabilirler mi onu da bilmiyorum. Bizler çeşitlikte gösteriyoruz tabi. Bunların geniş bir kısmını kapsayan şu tip gençler var ki sormayın gitsin : adama sorsanız ki en basitinden milli eğitim bakanının ismini söyler misin ? Adamdan alacağınız cevap ya ‘’bilmiyorum hımmm unuttum ya ben biliyordum hay aksi dilimin ucunda’’ olacaktır ya da cevap ‘’herhangi bir pop şarkıcısı ismi de olabilir’’ belki bu okuduklarınızı okurken ‘’hadi canım’’ o kadar da değildir diyenleriniz olacaktır hatta yüzünüzde garip bir ifade olacaktır okuduğunuzda ama bunlar günümüz gençliğinde mevcut olan durumlardan biri…
Gelelim diğer genç tiplerinden birine. Bunlar hiçbir şey bilmeyen kesimdir ama tek bir alanı iyi bilirler hem de çok iyi bilirler ki buda tv programları ve günümüzde hala nasıl devamlılığını sürdürebildiğine inanamadığım program türü olan magazin programlarıdır ki bazı arkadaşlar bu konuda yüksek lisans yapmışlardır. Bu sadece kızlardan oluşmuyor genel de öyledir ya kızlar dedikoduyu özel yaşamı daha çok merak ederler diye açıkcası bu tabularınızı bu yazıyı okuduktan sonra yıkın çünkü bu artık böyle değil kızlar da erkekler de bu programları çok iyi şekilde takip etmekte üstüne bunlar hakkında yorum kabiliyetlerini geliştirmektedirler. Ama ne yazık ki sadece bu konuda…!
Bir de bana dokunmayan yılan bin yaşasın modunda tipler var. Ya kardeşim hiçbir şeye tepki göstermeyen sadece kendini düşünen bir insan olabilir mi ya? Sanki sana dokunmayanlar ülkene, yaşadığın insanlara dokunduklarında sana zarar gelmeyecek. Şunu bile düşünemeyenler var ki ülkeme zarar gelmiş ama beni etkilemez bana mı yapıyorlar baştakiler düşünsün yargısı var ki facia. Eh be kardeşim o ülkeyi oluşturan insanlar değil mi ve sende bu ülkenin bir parçası, bir insanı değil misin? O zaman nedir bu umursamaz zihniyet?
Şunu biliyorum ki bir ülkeyi ileriye götürecek olan genç nesildir onlar ne kadar kötülerse ne kadar geridelerse ülkede o kadar geriye dönecek demektir. Bir ülkenin gençleri ne kadar gelişmekteyse ne kadar ileriye dönükse paralel olarak da o kadar ivmeyle o ülke gelişecektir. Her şeye muhalefet olup duruyoruz ve bunu da iyi beceriyoruz. Peki ya çözüm yolu nerde? Muhalefet olmak kolay herhangi bir sistemi eleştirmek eksi yanlarını bulmak da kolay ama bir şeye muhalefet olacaksa insan bir şeyi eleştirecekse eleştirdiği noktaya bir çözümü olmalıdır. Bu böyle olmamalı bu yanlış bunlar nereye gidiyor demek kolaydır. Ama bunları derken bu böyle olmamalı şöyle olmalı… bunlar ne yaptığını bilmiyorlar bu ne biçim tutum bu durumda şöyle yapılmalı diyebilmelidir eleştiren insan…
Biz gençler sisteme sövüp durmayı severiz her şeyin mükemmel olmasını isteriz(gerçi bunu kim istemez ki) peki bir çaba bir icraat nerde? Oturduğun yerde konuşmak ne işe yarar ki? Sanırım sorunda bu.. biz sadece oturduğumuz yerde laf yapıyoruz bir faaliyete geçmeyi cesaret işi sanıyoruz ya da dediğim gibi takmıyoruz..o zaman şu da bir gerçek ki biz daha çok oturduğumuz yerden eleştiri yaparız ama bunlar hiçbir işe yaramaz, yaramayacaktır da… eğer bu sınıflandırmalara giren kişiler yazımı okuyorsanız şuan belki bana kızıyor olabilirsiniz ama gerçeğin bu olduğuna inanıyorum ve siz daha oturun işe yaramayacak programlar izlemeye, hiçbir şeyi takmamaya sonra da sistemden şikayet etmeye devam edin sizi düşünmeye davet ediyorum…
(eleştirel boyutta bir yazı yazdığım için bunların aksini düşünen duyarlı v.b insanları yazımı konu etmedim bu tip gençlerin var olduğuna da inanmıyorum anlamına gelmediğini söylemek zorunda hissettim kendimi..)

Read more...
Blog Widget by LinkWithin

    © Blogger template by Emporium Digital 2008

YUKARI ÇIK