23 Nisan 2008 Çarşamba

...ÇOCUKLUĞA ÖZLEM...



Bugün bizim bayramımızmış … bugün 23 nisanmış… şöyle bir düşündüm de küçükken bugünler ne kadar heyecan vericiydi ne kadar önemliydi…okulda yapılan bir etkinliğe katılıp o gün bir şeyler yapmak dünyayı kurtarmak kadar önemliydi bizim için… yasalara göre bu bayramı bir sene daha yaşayacağım…ama hiç bir şey ifade etmiyor sanki benim için hiç bir bayram niteliğinde değil gibi …1.sınıfa başladığımda şiir okumuştum kürsüde…ayaklarımın titrediğini hissetmiştim herkes beni dinlemişti elimde benden büyük bir mikrofon vardı ..masum ve cırtlak sesimle..’’HOŞGELDİN 23 NİSAN NEŞE DOLUYOR İNSAN’’ gibi bilindik klişeleşmiş şiir dizeleri okumuştum…bir de bir gece önceki heyecandan uyuyamayışımı söylemeden edemeyeceğim…her sene bir etkinlikte muhakkak olurdum benim için çok önemliydi…ve ortaokula kadar hep önemli oldu…okulun bando takımına girmiştim 3. Sınıfta… en önde çalmak istemiştim herkes ilk önce beni görsün bende buradayım burada olduğumu görün der edasıyla ama en önde değildim buna çok üzülmüştüm…elimde trampetimle mahalleme girdiğimde sanki METALLICA grubunun bateristiymişim edasıyla havalı havalı yürürdüm…şimdi düşünüyorum da hayat zaman çok çabuk geçiyor… üzülme mutlu olma nedenlerimiz değişiyor… bugün herhangi bir yerde en ön sırada olamadığım için hiç üzüleceğimi düşünmüyorum…bugün beni üzen çok şey var ama hiçbiri çocukluğumdaki kadar masum değil…onlar kadar saf şeyler değil… bugün eski bayramlardaki gibi heyecanlanmadım hiç… bugün çocukluğumu özlediğimi hissettim… elma şekeri yerken her yerimin yapış yapış olmasını… pamuk şeker yerken dilimin pembeleşmesini…dondurma yerken üstümü batırdığımda annem kızacak diye endişelenmeyi… yağmurlu havada top oynarken düşüp çamura bulanmayı… denize can simitsiz girememeyi… sıcak içecekler içerken annemin içine soğuk su katmasını… her gece annemin zorla süt içirmesini..gündüz uykuları da cabası… babamla maçlara gitmeyi… mahalledeki gıcık olduğumuz kişilerin zillerine basıp kaçmayı… oyun oynarken mızıkçılık yapmayı…ve bunun gibi bir çok şeyi çok özledim…

Read more...

4 Nisan 2008 Cuma




Yolumuzun sonu ölüm alınyazımızın kaçınılmaz sonu bu. Eğer ölüm bizi korkutuyorsa, ateşlere düşmeden ileriye nasıl adım atabiliriz? İnsanların ölüm korkusuna çaresi, onu hiç düşünmemektir. İnsan nasıl böyle bayağı bir aldanışa düşer?
....MONTAIGNE...
Montaıgne hiçte haksız değil ölüm her an tetikte her an bizi yakalamaya hazır… hangi insan ölümden korkmaz ki? Hangi insan sonunu bilmediği bir yolculuğa çıkmayı ister ki.. hangi insan sevdiklerinden ayrılmak ister ki ? ölüm düşüncesi çoğu zaman uykusuz gecelere konu olmuştur..düşünürsün..düşünürsün ama bir cevap bulamazsın..aslında cevabını bulamayacağını bildiğin halde düşünürsün çünkü yapacağın başka bir şey yok sadece sorgulamak cevabını bulamayacağın halde sorgulamak..ölüm soğuktur düşündüğünde üşüme hissi yaratır..yaşarsın hayatı dolu dizgin sanki bu hep böyle olacak gibi…hatta hiç yaşlanmayacaksın gibi…hep aynı kalacaksın gibi…ölüm bazen kenarından bile geçmez aklın…bazense öyle bir yere oturur ki sonu gelmez bu misafirliğin…zihninden atmaya çalışırsın bu düşünceyi..aslında oturup düşündüğünde zihninden atmaya çalıştığın şeyin yani ölümün senin yaradılışında olduğunu fark edersin ister kork istersen de meydan oku ona ama bu filmin sonu belli..
Ölüm dendiğinde aklıma siyah gelir..her yerin kapkara olması…bazen boğazım düğümlenir ölümü düşündüğümde nefes almakta zorluk çektiğimi hissederim…bir dönem gelir ne zaman öleceğini düşünürsün.. ne kadar yaşayacağını öldükten sonra ruhunun nereye gideceğini.. bazen öyle bir dönem gelir ki ölürsem arkamdan kimler üzülür dersin kafanda liste çıkarırsın...sonra bu dönemi atlatırsın farklı bir döneme girersin kendi ölümünü sorgulaman bitmiştir sıra hayatındaki değerli insanlara gelir.. “ o ölürse ne yaparım ben? ”… “onlar hep benle olmalı ya giderlerse? “… “o ölürse ne hissederim acaba kendimi onun öldüğüne endekslesem kendimi ne kadar kötü hissedebilirim? Bu his gerçekten öldüğünde hissedeceklerim kadar kuvvetli mi?” …gibi sorular kafanda belirir..ve nitekim kendi ölümün gibi bu sorularında cevapları yoktur tek bildiğin ondan korktuğun ve boyun eğemeyeceğindir…
Ve diyorum ki doyasıya yaşamalı hayatı bu kısa süreyi iyi değerlendirmeli SADECE YAŞAMAK İÇİN YAŞAMAMALI…YAŞAMAYA SEVMEYE HİSSETMEYE HAYATTA GÜZEL OLAN HERŞEYE DOYMAK İÇİN YAŞAMALI…ÖLÜM NE KADAR YAKINSA YAŞAMAKTA…YAŞAM DA OKADAR GÜZEL VE ANLAMLI….

Read more...
Blog Widget by LinkWithin

    © Blogger template by Emporium Digital 2008

YUKARI ÇIK